Seksenli yıllar çocukluğumun daha doğrusu son zamanların
popüler tabiriyle ilk ergenliğimin geçtiği yıllar… Anne Babamın öğretmen olması
sebebiyle Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinin küçük bir köyünde geçen yıllar…
12 Eylül darbesinin sonrası henüz özel televizyonların olmadığı hatta çoğu
yerde elektriğin bile yeni geldiği evde telefonun olmasının lüks sayılabildiği renkli
televizyonların havalı olduğu o renkli televizyonlarda da izlenebilen tek
kanalın TRT olduğu yıllar… Eğer biraz durumunuz iyiyse senetle eve video
alabildiğiniz o videoda da şimdi dana kadar olan Küçük Emrah’ların Küçük
Ceylan’ların filmlerinin izlendiği yıllar… Neredeyse herkesin paçayı kurtarmış
bir Alamancı akrabasının olduğu yıllar ki o Alamancılar altın kolyeleri havalı
saçları havalı ayakkabılarıyla iki yılda bir gelir kavanoz içinde ambalajlanmış
Neskafe ile kahve kreması getirirlerdi hani şimdi BİM’de bile türlü türlü
bulabildiğimiz ama o zamanlar lüküs sayılan kahvelerden :)
Bir yandan iktidar olan ANAP ve Başbakan Turgut Özel ile
Türkiye’nin kendini kabuğunu değiştirmeye çalıştığı yıllar… Bir yandan Türkiye’nin
başına PKK sorununun yeni yeni sarıldığı ülkenin doğusunun kan ağladığı yıllar…
Şu zamanlar acınacak durumdaki Suriye’de, Lübnan’ın Bekaa vadisinde PKK’nın
eğitildiği elimizin kolumuzun bağlı Memleketçe aciz olduğumuz yıllar… Güneyde
İran’ın Ermenistan’ın Kuzey’de Rusya’nın PKK’ya destek verdiği en azından
Devlet kanalı TRT’de bize böyle söylendiği yıllar…
Memleketin doğusu kan ağlıyordu da batısı çok mu farklıydı
değildi maalesef… Batı sınırımızda Yunanistan ile it dalaşları yaptığımız Yunan
Gizli Servis’lerinin teröre destek verdiğini öğrendiğimiz yıllar…
Bir diğer can sıkan konu da üzülerek izlediğimiz
Bulgaristan! İktidar Partisinin faşizan ve ırkçı tutumu sonucu zulüm gören
Bulgaristan Türkleri, soydaşlarımız, dindaşlarımız Bulgaristan Türkleri! Zorla isimlerinin
değiştirilmeye çalıştırıldığı ağır asimilasyona maruz bırakılan Müslüman
olmalarına rağmen domuz yetiştirilmeye zorlanan soydaşlarımız… Yıllarca vatan
bildikleri mal mülk sahibi oldukları aile kurdukları yuvalarında zulme
uğratılan insanlar…
Ne acıdır 1915 Ermeni Sürgünü’ne, 1934 Trakya Yahudi
Sürgünü’ne, 6-7 Eylül 1955 Olayları
yüzünden bu ülkeden resmen kaçmak zorunda bırakılan Rum’ların Museviler’in
acılarını anlamaya çalışmayan insanların gözyaşları kin ve nefretle izledikleri
olaylar!
Seksenli yılların sonunda Bulgaristan “Almanya Acı Vatan”
dan daha acı bir vatandı hem Bulgaristan hem Türkiye Türkleri için… Nitekim 1984’ten
1989’a uzun bir dönem kısım kısım Bulgaristan Türkü’nün Türkiye’ye bir nevi iltica
ettiği kaçmak zorunda kaldığı yıllar…
Zaman hızla akıp geçti 90’lı yıllar ortaokul, lise ve
üniversite yıllarımız… 2000’ler artık mezun olup iş hayatına atıldığımız yıllar…
2002 genel seçimiyle birlikte iktidara AKP’nin ilk defa geldiği Türkiye’nin kültürel,
siyasal, ekonomik her türlü yeni bir döneme girdiği aslında Türkiye
Cumhuriyeti’nin dönüşümünün başladığı yıllar… Göreceli olarak ekonomik gelişme,
büyümenin sağlandığı Türkiye’nin seksenlerin doksanların ürkekliğini üzerinden
atıp kısmen de olsa doğru yanlış iç ve dış politikada iyi kötü yenilikler
yapmaya başladığı yıllar…
DIŞ destekli ekonomik büyüme ile tabiri caizse BİZ’im DİK
durmaya başladığımız eski GÜÇLÜ komşularımızın BOYNU BÜKÜK durmaya başladığı
yıllar… Komşularla Sıfır Sorun’dan Değerli Yalnızlığa kadar geniş bir çerçevede
eskiden ürktüğümüz çekindiğimiz komşularımızla yeni ve farklı ilişkiler kurmaya
başladığımız yıllar… Ki bu faklı sürecin sonunda oturup iki çay içip iki çift laf
edebileceğimiz bir tane bile komşumuz kalmadı ama neyse Dünya Lideri olmak
kolay değil Hedef 2023 durmak yok yola devam ! :)
Zaman değişti ve bu değişime Bulgaristan’da karşı koyamadı… Siyasi
iktidar değişince Bulgaristan Türkleri’ne karşı tutum değişti, Türkiye’ye gelen
Türkler çifte vatandaşlık, oturma izni alabildiler.. Bir kısmı geri döndü tekrar
ev bark iş güç sahibi oldular… Dönmeyen veya dönemeyenlerin çocukları torunları
bu sefer Üniversite okumak için geri döndüler… Bulgaristan önce AB Adayı sonra
AB Üyesi olunca Türkiye’de ÖSYM, ÖSS, ÖYS, LGS, YGS, SBS, HGS, KPSS, KPDS :D
zımbırtıları ile uğraşmak istemeyen gençlerin Üniversite okumak için gittikleri
Acı değil Tatlı Vatan oldu Bulgaristan :)
Evet hüzünlü başlayan bu hikaye işte böyle kah güldüren kah
düşündüren bir noktaya geldi…
2013 Temmuz’unda gittim ben Bulgaristan’a… Kendisi Artvin’li
Eşi (Aileden) Bulgaristan Göçmeni olan değerli arkadaşım keyifli insan Kemal oturma
iznini halletmek için giderken tek parça ve sağ salim aileme teslim etmek
kaydıyla beni de yanında götürdü :)
Zamanında çok Bulgaristan göçmeni alan her ne hikmet bir tane
bile Palmiye ağacı olmamasına rağmen adı Palmiyeler olan bir yerden otobüsle
yola çıktık. Bende Yeşil Pasaport olduğu için vize ile uğraşmadık ama Bulgaristan
TC vatandaşlarına vize uyguluyor… 2012 yılına kadar yeşil pasaporta bile vize
uygulanıyormuş! Başta Palmiyeler olmak üzere İstanbul’un değişik yerlerinden
değişik firmalardan günce iki ayrı sefer yapılıyor Bulgaristan’a o nedenle
gidiş dönüş pek problem değil. Vakti zamanında göçle gelen Türkler Bursa’ya
hatta daha ilerisine kadar gittikleri için Bursa’dan bile otobüs seferleri
yapılıyor diye biliyorum.
Edirne Kapıkule Sınır Kapısından geçtikten sonra ulaşıyoruz
Bulgaristan’a. Tabi sınırdan geçmeden yurt dışı çıkış harcınızı yatırmanız, hem
bu taraftan hem de Bulgaristan girişinde yapılan aramalardan geçmeniz gerekiyor.
Pasaportunuza damga vuruluyor vs. işlemlerden sonra Bulgaristan’da daha doğrusu Avrupa’dasınız hem de ne Avrupa! Şerit şerit yollar, lüküs apartmanlar evler, mc donald’s lar burger kingler, starbucks lar, IPhone kullanan modern Avrupa gençliği say say bitmez… diyemeyeceğim çok şükür bununla yakından uzaktan ilgisi yok :) Uzun bir yol boyunca tek görebileceğiniz yolun her iki tarafında tarlalar! Kilometrelerce uzunlukta tarlalar ki bir kısmı yeni hasat ediliyordu. Ve inekler, uçsuz bucaksız ovalarda yeşilliklerde otlanan inekler, çoğu artık faal olmayan eski olduğu çok belli olan fabrika binaları! Evet aynen böyle bir yer Bulgaristan! Kötü mü? Hiçte değil tam tersi çok güzel sanki 2013’te değil de Türkiye’nin 1980’lerdeki hali gibi! Evler binalar eski, arabalar son model değil çoğu ikinci el Avrupalıların eski arabaları, şehirler küçük ve sakin... Bizim en azından İstanbul’da yaşayanlar için alışılmadık sakinlikte bir ortam! Her yanımızın Residance olduğu her boşluğa bir gökdelen bir TOKİ-KİPTAŞ yapıldığı 400 metrekare arsa bulanın AVM diktiği bir şehirden sonra inanın insanın hoşuna bile gidiyor :)
Pasaportunuza damga vuruluyor vs. işlemlerden sonra Bulgaristan’da daha doğrusu Avrupa’dasınız hem de ne Avrupa! Şerit şerit yollar, lüküs apartmanlar evler, mc donald’s lar burger kingler, starbucks lar, IPhone kullanan modern Avrupa gençliği say say bitmez… diyemeyeceğim çok şükür bununla yakından uzaktan ilgisi yok :) Uzun bir yol boyunca tek görebileceğiniz yolun her iki tarafında tarlalar! Kilometrelerce uzunlukta tarlalar ki bir kısmı yeni hasat ediliyordu. Ve inekler, uçsuz bucaksız ovalarda yeşilliklerde otlanan inekler, çoğu artık faal olmayan eski olduğu çok belli olan fabrika binaları! Evet aynen böyle bir yer Bulgaristan! Kötü mü? Hiçte değil tam tersi çok güzel sanki 2013’te değil de Türkiye’nin 1980’lerdeki hali gibi! Evler binalar eski, arabalar son model değil çoğu ikinci el Avrupalıların eski arabaları, şehirler küçük ve sakin... Bizim en azından İstanbul’da yaşayanlar için alışılmadık sakinlikte bir ortam! Her yanımızın Residance olduğu her boşluğa bir gökdelen bir TOKİ-KİPTAŞ yapıldığı 400 metrekare arsa bulanın AVM diktiği bir şehirden sonra inanın insanın hoşuna bile gidiyor :)
Biz Kırcaali ilinin Cebel ilçesine gideceğimiz için yol
boyunca ara ara bazen küçük otogarlarda bazen yerleşim yerlerinde yolcuları
bırakarak ilerliyoruz. Kırcaali ve bölgesi ağırlıklı Bulgaristan Türkleri’nin
yaşadığı Ana dilimiz Türkçe ile hiç zorlanmadan gezip tozup yaşayabileceğiniz
bir bölge :) Buradakiler ya Türk olduğu için Türkçe biliyor veya bu bölgede
çalıştığı için çat pat Türkçe bilen Bulgaristan vatandaşları ki 3 günlük Bulgaristan maceramız boyunca neredeyse hiç dil sorunu yaşamadık.
Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğu
ardından Cebel’e ulaştık. Minibüs durağından hallice küçük bir otogarı var
Cebel’in. Cebel siz deyin kasaba ben diyeyim Trakya köyü sayılabilecek gelişmişlikte
bir bölge. Aşırı sakin, yeşillikler içerisinde bir bölge kafanız rahat gürültü
yok. Çok sayıda kahvehane, kafe ve lokanta var civarında pek fabrika göremedim.
Yol uzun hava sıcak yorulduk biraz ama en önemlisi acıktık. Hemen eve gidip
bavulları bıraktık iki soluklandık elimizi yüzümüzü yıkadık zaten hava kararmış
hadi gidip tıkınalım :)
Bulgaristan AB üyesi ama para
birimi Leva endişelenmeyin şehirlerde çok sayıda döviz büfesi var kolayca avro-leva
dönüşümü yapabiliyorsunuz. Hatta avronuz varsa Türkiye’de değil Bulgaristan’da bozdurmanızı
tavsiye ederim.
Bu seyahatteki rehberim, yol arkadaşım Kemal, midesine
düşkün ağzının tadını bilen iyide yemek yapan bir arkadaşım o nedenle kaldığımız
süre boyunca midemi kendisine emanet ettim kafam da rahat midem de! Cebel küçük
bir yer dedim ama yaşadığım Silivri kadar kafesi lokantası var, sokakların
boşluğu ile kıyaslayınca ilginç geldi. Adını hatırlamadığım bir kafeye oturduk
aldık menüyü önümüze iyi de menü Bulgarca ben Türkçe dışında dil bilmiyorum o
yüzden şöyle bir bakıp fotoğrafını çektim menünün, dedim Kemal sana bırakıyorum
:)
Maşallahı olan Allah’ın özenerek yarattığı garson kızımıza
siparişimizi verdik hazırlanmasını bekliyoruz. Bulgaristan’da öyle masanıza
sepetle beyaz ekmek gelmiyor kaç dilim yiyecekseniz ona göre söylüyorsunuz, ayrıca
gelen ekmeğin tadı güzel. Önce bizim
yeni rakı ayarında olan Mastika’mız geldi. Ben mastikayı sevdim içimi hoş eğer
rakıyı seviyorsanız mastikayıda zorlanmadan severek içerisiniz. Biz Türkler rakıyı
genelde su ile kanat gibi et ürünlerinin yanında bazen şalgam ile içeriz burada
mastikayı ayran ile içtik. İlk başta kulağa garip geliyor ama ayran ile mastika
hatta rakı ile çok uyumlu hem aldığınız tadı kuvvetlendiriyor hem de midenizin
ve kafanızın bozulmasını önlüyor. Rakımızın yanına cacığımız geldi ama cacık
Türkiye’de olduğu gibi tas içinde ve akışkan değil tabakta ve biraz yoğurt
topları şeklinde çatalla yiyebiliyorsunuz tadı güzel.
Bulgaristan’da en çok dikkatimi çeken bizde olduğu gibi 3 4 tür
değil 2 3 sayfalık salata çeşitlerinin olması, etli, tavuklu, jambonlu,
domuzlu, yumurtalı şulu bulu çeşit çeşit salataları var yani öyle iki yeşillik
bi tatsız domatesi soslayıp kakalamıyorlar. Üstelik doğal tarım yapıldığından
mıdır uzun süredir yiyemediğimiz kalitede salatalıklar domatesler yetişiyor, o
yüzden salatalar ayrı bir güzel oluyor.
Benim Bulgaristan’da en çok sevdiğim ikinci porsiyonu severek
aldığımız şey yine bizde olmayan tavuk yüreği. Tavuk yürekleri bizdeki Arnavut
ciğeri kıvamında kızartılıyor ve resmen bittikten sonran tabağı yalatacak kadar
güzel :)
Yine bizde olmayan bira rakı gibi içkilerin yanında süper
giden hamsinin biraz daha küçüğü boyutlarında akarsularda yetişen sasa balığı (tam
olarak böyle yazılmıyor ama bu şekilde okunuyor) mutlaka tatmanız gereken hatta
birinci porsiyon bitmeden ikinci porsiyonunu isteyeceğiniz bir lezzet.
Mastikalarımızı yudumladık mezelerle açlığımızı bastırdık
sohbet muhabbet derken ana yemeğimiz dana kavurma geldi. Kuşbaşı kesilmiş dana
eti biber, soğan, mantar ile güzelce kavrulmuş et kurutulmamış ben çok beğendim
ama Kemal daha iyisini yediğini söyledi. İsteğe bağlı olarak domuz eti de kullanılan
KARIŞIK kavurma da sipariş verebilirsiniz. Bulgaristan’da et ürünlerinde
KARIŞIK ibaresi varsa anlayın ki içeriğinde domuz eti de var aklınızda olsun.
Malum Türkiye ve Müslümanlar için hassas bir konu. Yemeğin üstüne tatlı yerine
karpuz kavun aldık iyi de oldu. Güzelce karnımızı doyurduk hafif demlendik
kalkmadan önce şimdi güzel bir demleme çay veya Türk kahvesi ne iyi olur değil
mi? Değil işte çünkü burada Türkler arasında bile çay kültürü yokmuş en fazla
sallama çay o da hiç olmasın daha iyi.
Ne var peki kahve var hatta Lavazza kahve! Kahve istediğinizde size KISA mı UZUN mu diye soruyorlar! Yav az çorbayı biliyoruz tek veya duble rakıyı da biliyoruz da Kısa ne Uzun ne! Şöyle diyeyim fincanın dibinde 1 parmak KISA iki parmak UZUN! İnanın burada böyle! Kahveyi pek sevmesem de adettir diye kısa kahve içtim. Şimdi geldik işin güzel kısmına Türkiye ile kıyaslayınca ödediğiniz paralar komik kalıyor :/ Şöyle anlatayım Türkiye’de orta halli içkili bir lokantaya gittiniz aynılarını yediniz sadece içki parası aldılar geri kalan her şey ikram sayılır desem abartmış olmam! Maalesef bizim iki duble rakıya verdiğimiz parayı düşününce otur halimize ağla!
Ne var peki kahve var hatta Lavazza kahve! Kahve istediğinizde size KISA mı UZUN mu diye soruyorlar! Yav az çorbayı biliyoruz tek veya duble rakıyı da biliyoruz da Kısa ne Uzun ne! Şöyle diyeyim fincanın dibinde 1 parmak KISA iki parmak UZUN! İnanın burada böyle! Kahveyi pek sevmesem de adettir diye kısa kahve içtim. Şimdi geldik işin güzel kısmına Türkiye ile kıyaslayınca ödediğiniz paralar komik kalıyor :/ Şöyle anlatayım Türkiye’de orta halli içkili bir lokantaya gittiniz aynılarını yediniz sadece içki parası aldılar geri kalan her şey ikram sayılır desem abartmış olmam! Maalesef bizim iki duble rakıya verdiğimiz parayı düşününce otur halimize ağla!
Güzel bir uyku çektik dinlendik sabah güzel bir güne
uyandık, haydi kahvaltı yapalım. Bulgaristan’da bizim zeytin peynirli kahvaltı
kültürü yok onun yerine daha çok boza veya ayran ile BANİÇKA denilen bir tür
börek yeniliyor. Evde Baniçka yapamayacağımız için dışarı çıktık. Dün herhalde
yol yorgunluğu pek dikkat etmemişim apartmanda bazı dairelerin kapılarında,
apartmanın girişinde, yolda elektrik direklerinin üstünde beyaz A4 kağıtlar
asılmış.
Meğer bunlar yakın zamanda vefat eden yöre insanının fotoğraflarıymış, böylece vefat haberini kimseyi rahatsız etmeden duyurmuş oluyorsunuz konuya komşuya, güzel bir gelenek.
Meğer bunlar yakın zamanda vefat eden yöre insanının fotoğraflarıymış, böylece vefat haberini kimseyi rahatsız etmeden duyurmuş oluyorsunuz konuya komşuya, güzel bir gelenek.
Geldik pastane-fırın karışımı mekanımıza kuyruk var sıraya
girdik sıcak sıcak yeni çıkan baniçkalarımızı aldık ben boza içtim Kemal ayran
aldı. Boza renk ve kıvam olarak bizim bozalardan biraz daha koyu tadı hafif
şekerli denemenizi tavsiye ederim. Baniçka’ya gelince ince yufka arası lor
peyniri hepsi bu en beceriksiz Türk kızının bile hazır yufka ile yapabileceği kadar
basit ama o kadar lezzetli. Fırında baniçka dışında kimisi hafif tatlı 4 5 tür
hamur işi daha yapılıyor ama bana baniçka yetti. Baniçka sadece Bulgaristan’da
değil balkanlarda bilinen bir lezzet.
Kahvaltımızı yaptığımıza göre köyümüzü pardon kasabamızı
gezebiliriz. Birkaç parça bir şey almak için yakınlardaki markete kadar
gidiyoruz. Burada öyle Migros benzeri süpermarket zincirleri yok ama malzeme çeşitliliği
açısından süper olan marketler var. Çeşit çeşit çikolatalar, şekerlemeler,
biralar, rakılar, hazır et ürünleri, sucuklar, pastırmalar, peynirler ki
özellikle Bulgaristan’a özgü kaşar peynir olan kaşkaval çok güzel görünüyor…
İçki reyonu çok çeşitli ve bayağı geniş yer kaplıyor.
Bulgaristan’da da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi rakı kültürü var ama biraz
farklı. Bizde boğma rakı olarak bilinen meyvelerden yapılan ve çok sert olan rakı
burada şişelenmiş etiketli olarak satılıyor. İçimi bana göre zor ben tadını pek
sevmedim, en azından denediğim rakıyı sevmedim. Çeşit çeşit şaraplar, likörler, viskiler hatta
Tekel Rakısı olması güzel, ülkemizde alkollü içeceklere sürekli yapılan zam ve kısıtlamaları
düşünüce insan şaşırıyor.
Şarküteri ve peynir reyonlarının çeşitliliği özellikle
dikkatimi çekti. Bizde marka marka pembe renkli tatsız salamlar, ne etinden
yapıldığı belli olmayan ucuz sosisler ve birkaç numunelik pastırmanın olduğu
reyonlar yerine çeşit çeşit sucuklar, salamlar, pastırmalar yer alıyor. Ürünlerin
kimisi koyun, dana veya KARIŞIK yani domuzlu. Almadan önce görevliye sorarsanız
size yardımcı oluyorlar. Pastırmaları bizden farklı, çemensiz ve nasıl desem
çiğ ciğer görünümünde ama tadı güzel. Et ürünleri damağa göre değişir ama kaşkaval
peynirinden mutlaka tatmanızı, almanızı öneririm.
Et reyonunda çeşitli köfteler, et ve tavuk ürünleri var. Güzel
tarafı şu Türkiye’de olduğu gibi dışarda pahalı olur aman alıp evde yapalım
durumu yok aslında ama evde kendiniz pişirmek isterseniz de satılıyor marketlerde.
Şu resimde gördüğünüz bir tür biber turşusu ondan özellikle
bahsetmek istiyorum! Eğer siz veya bir tanıdığınız giderse bundan alabildiğiniz
kadar alın! Şöyle anlatayım makul acılıkta küçük etli biberler hafif közleniyor
sonrada şişelenip turşu kuruluyor. Artık biberin türünden mi yoksa yapım
tekniğinden mi bilemiyorum acı sevmeyen ben bile bayıldım! Alabildiğiniz kadar
alın 3 ün 5 in lafı olmaz. Fiyatını hatırlamıyorum ama Bulgaristan’daki her
üründe olduğu gibi tadı ve kalitesine göre ucuz :)
Evet market gezimizi sevgili dostum Kemal’in güzel bir
fotoğrafıyla noktalayayım. Hani bizde BİM, Şok, A101 gibi marketlerde kapıdan
girince kasaya veya kapıya en yakın yerde indirimli 2,5 3 litrelik ucuz Ayçiçek
yağları olur ya işte burada onun yerini resimde gördüğünüz biralar almış :)
İşte Bulgaristan böyle bir yer :)
Market alışverişimizi yaptık eve gidip aldıklarımızı
bıraktık şimdi Kırcaali’ye gidip işlerimizi halledelim. Toplu taşıma var mıydı
inanın hatırlamıyorum pek minibüs görmedim bir de taksi fiyatları o kadar ucuz ki
(bize göre!) biz Türkçe bilen bi taksici bulup telefonunu aldık işimiz düşünce
aradık istediğimiz yere geldi sağolsun :)
Kırcaali sakin, eski ama bir o kadarda sevimli bir kent.
Bizim şehirlerimizin gürültüsü, karmaşası, gerginliğinden sonra geniş yollar,
yolun her iki tarafında geniş kaldırımlar, yol boyunca ağaçlara rastlayınca
önce şaşırıyor sonra üzülüyorsunuz! Evet belki çok modern akıllı binalar,
havuzlu tenis kortlu lüks siteler yapıyoruz ama şehirleşme bilinci konusunda eski
bakımsız Bulgaristan’ın fersah fersah gerisindeyiz açık ve net!
Yürüyerek pazaryerine gidiyoruz. İlginç saatli bir giriş
kapısı olan üstü kapalı güzel bir Pazar. Tadına doyulmayan o meşhur pembe
domatesler boy boy kilo kilo burda. Zaten Türkiye’de de çok sevilen pembe
domateslerin tohumları ilk başlarda Bulgaristan’dan gelmiş diye biliyorum. Arabayla
Türkiye’den gelenlerin dönerken kasa kasa aldığını bir pazarcı amca ile yaptığımız
sohbette öğreniyoruz. Özellikle belirteyim domateslerin, salatalıkların
iriliğinden hormon atmışlar diye şüphelenmeyin. Yediğimiz domates ve
salatalıklar mükemmeldi bizim artık çoktan unuttuğumuz o güzel sulu toprak
kokan domatesler!
Gezdik tozduk işimizi hallettik şimdi güzelce karnımızı
doyuralım. Kemal’in önerisi üzerine balık yiyelim diyoruz. Taksimizi çağırdık
ve şehrin bira dışındaki Kırcaali baraj gülünün kıyısındaki balıkçımıza gittik.
Göl kıyısında iki lokanta var birisi limana demirlemiş bir gemi olan Emoha ki
bazen gölde gezide yapıyormuş yani hem balığınızı yiyorsunuz hem de göl gezisi
yapıyorsunuz. Biz yanındaki iskele üzerine kurulu diğer mekanı deneyelim dedik
birazda şoförümüzün tavsiyesi üzerine. Aslında lokantamız balık çiftliği ile
yan yana. Balıklar ihtiyaca göre yandaki kafeslerden yakalanıp hemen
temizleniyor. Bu balık yakalama ve temizleme merasimi pek hoşunuza
gitmeyebilir! Balıkları yakalayan abimiz balıkların kafasına sertçe vurarak tek
tek bayıltıyor ve resmen bir dakikada kesip parçalara ayırıyor! Neyse! Ayrıca
balık kafeslerinin yanındaki küçük kafeslerde çok sayıda ördek ve tavşanda vardı
ama menüde ördek ve tavşan eti var mı diye dikkat etmedik. Gelelim yemeğimize…
Ben rakıyı akşam içeceğim için bira tercih ettim, zagorka
Bulgaristan’da çok popüler tadı ve içimi çok güzel bir bira tavsiye ederim.
Peynirli, yoğurtlu taze domatesli salatamızla hafiften atıştırmaya başlıyoruz. Türkiye’de
artık unuttuğumuz elle kesilmiş taze patates kızartmamız üzerinde peynir
rendesiyle beraber sofradaki yerini alıyor. Tekrar tekrar söylüyorum sırf bu
patates kızartması için bile Bulgaristan’a günü birlik gidilir! Hazır tatsız
tuzsuz patates kızartmasını fahiş fiyatla kakalayan tüm Türk işletmeleri Allah’ınızdan
bulun!
Güzelce kızarmış Mersin balığım geldi. Ömrümde ilk defa
Mersin balığı yedim, beğendim. Hava güzel, göl manzaramız güzel, soframız güzel
:) Sohbet ede ede yedik içtik Türkiye’ye göre komik sayılabilecek hesabımızı
ödedik, taksimiz gelen kadar göl etrafında biraz gezindik.
Döndük yine Kırcaali’ne. Yapacak işimizde yok akşam yemeği
için kuzu çevirme yapan bir lokantada rezervasyon yaptırdık ama henüz erken
şimdi biraz etrafı dolaşalım, keşfedelim. Bulgaristan’da evler çok yüksek değil
öyle çok katlı bina sayısı da az. Resimde gördüğünüz Maraya Otel’i referans
aldık dedik gezer dolaşır buraya döner iki soluklanır yemeğe gideriz. Nasılsa
bina yüksek nerden baksak görünür! Başladık yürümeye ama iki sokak yana geçince
o güzelim ağaçlardan oteli göremedik! İşte güzel olan bu:) Ferah insanın üstüne
üstüne gelmeyen şehirler yapmışlar üstelik 60 larda 70 lerde bunu başarmışlar!
Yollar geniş, kaldırımlar geniş çimenli ağaçlı insan yürürken ne kaldırıma park
etmiş araba görüyor nede kırık dökük kaldırımlar yüzünden ayağınız ağrıyor!
Artık saat yavaş yavaş 7 ye yaklaşıyor yavaş yavaş akşam
yemeği için kaçalım biz. Adı Çevirme olan lokantamız biraz Kırcaali dışında.
Daha önce taksi şoförümüzle beraber geldik rezervasyon yaptık, domuz eti
konusundaki hassasiyetimizi belirtik. Sorun yok çevirme kuzudan yapılıyor.
Burasının tek kötü yanı garsonlar Türkçe bilmiyor ama menü de dil olarak
Türkçe’de var.
Masamıza yerleştik menümüzü aldık anladığımız kadarıyla
siparişimizi verdik! Adının Doni olduğunu öğrendiğimiz garson kızımız güzelce
siparişlerimizi adlı. Biz önce birer parça kuzu pirzola, onu yedikten biraz sonra
kuzu çevirmemizin gelmesini istedik! Şimdi işin garibi şu biz Bulgarca
bilmiyoruz Doni Türkçe anlamıyor! Kuzu çevirme dedik After, Later, Before, Next
yani aklımıza gelebilecek her kelime ile anlattık, sağolsun Doni anladı! Daha
doğrusu anlamış gibi yapmış garibim :)
Önce mastikamız, yanına ayranımız geldi. Cacığımız, salatamız
sofrada yerini aldı, güzel sorun yok. Servis tabaklarımız kuruldu, bekliyoruz.
Azz sonra önce Doni arkada diğer garson elleri dolu geldiler! Önce kuzu
pirzolamız tabağımıza yerleşti! Üzeri alüminyum folyo kaplı böylece hep sıcak
kalacak kuzu çevirmemiz hemen yanına! Tereyağında çevrilmiş bir mantarımız
hemen yanına! Ee yani Doni biz hepsini nasıl yiyelim. Neyse o kadar kusur olur
dedik zaten Doni de son derece sempatik bir bacımız :)
Sohbet muhabbet mastika kuzu mantar derken baktık Doni
cevval bir şekilde geldi Watermelon (Türkçe:karpuz) falan bir şeyler diyor! Yav
anam dur iki dakika Türkiye’de meyve artık yemeğin en sonunda gelir biz daha
geleli bir saat anca oldu kalkıp gitmeye niyetimizde yok daha saat 20:00 :)
işte bu konuda bizden farklılar Türkiye’de olduğu gibi bir restaurant anlayışı
yok yemeğinizi sakincene yiyip kalkıp gidiyorsunuz:)
Sevgili Doni’mizi
masamızdan gönderdikten sonra devam ettik ama tabaklarımız da tabiri caizise
kirlendi yenilenmesi lazım hani bizde hep öyle ya! Sevgili Doni’ye seslendim şimdi
yeni tabağı nasıl anlatayım! Tabağı tuttum Clean dedim, New dedim, Empty dedim
tamda Kemal sigarasını çıkarıp yaktı o sırada, bizim Doni cevval bir şekilde
gitti oh dedim anlatabildim kendimi. Hemen geldi Kemal’in önüne küllüğü koydu :)
Doni dedik biz bunu istemedik sen yine sağolda tekrar tarzanca anlatmaya
çalıştık baktı ne biz anlatabiliyoruz ne kendi anlıyor koşa koşa gitti.
Birazdan ızgaracı abimizle birlikte geldi. Abi cevval çıktı bizi dinledi
Doni’ye birşeyler söyledi çok şükür bizim tabaklar değişti :) Neyse canı
sağolsun Doni’mizin. Bu kadar olur sonuçta yeme içme kültürü bizden farklı,
ellerine sağlık yediğimiz her şey çok güzeldi. Hesabımızı ödeyip Doni’mizle vedalaşıp
Cebel’e evimize geldik yarın son gün uyuyup dinlenelim.
Sabah birkaç işimizi hallettik yola çıkmadan öğlen
yemeğimizi yiyelim. Bugün yine Bulgaristan’a özgü kebapçe yiyeceğiz. Kebapçe
bizim Tekirdağ köftesinin iki katı iriliğinde et ve türlü baharatlardan yapılan
bildiğim kadarıyla ekmek içi kullanılmayan balkanların köftesi. Türk köftesinden bir diğer farkı da porsiyon
olarak değil adet olarak sipariş veriyorsunuz. Bulgaristan’daki tüm et
ürünlerinde olduğu gibi dana ve KARIŞIK yani domuzlu olarak iki seçenekte
mevcut :)
Cebel Türk bölgesi ama buradaki Türk’lerde domuz yiyormuş en azında bir kısmı! Gerçi şunu da belirteyim Türkiye yasalarına göre bir restaurant eğer domuz ürünleri de yapıyorsa tüm alet edevatı tamamen ayırmak zorunda, Bulgaristan’da tüm kebapçeler aynı ızgarada yan yana pişiyor :) benim için sorun yok zaten sadece belirtmek istedim. Kebapçemiz pişti yanına az biraz mevsim salatası, az biraz patates salatası, fasulyeli bir tür meze ve ekmek aldık. Ekmek bizimkinden biraz farklı daha esmer. Geleyim kebapçeye tadı güzel aslında ama öyle aman aman da değil bizim satır köftemizi tercih ederim ama Bulgaristan’a kadar gelirseniz tadına bakmadan dönmeyin derim.
Cebel Türk bölgesi ama buradaki Türk’lerde domuz yiyormuş en azında bir kısmı! Gerçi şunu da belirteyim Türkiye yasalarına göre bir restaurant eğer domuz ürünleri de yapıyorsa tüm alet edevatı tamamen ayırmak zorunda, Bulgaristan’da tüm kebapçeler aynı ızgarada yan yana pişiyor :) benim için sorun yok zaten sadece belirtmek istedim. Kebapçemiz pişti yanına az biraz mevsim salatası, az biraz patates salatası, fasulyeli bir tür meze ve ekmek aldık. Ekmek bizimkinden biraz farklı daha esmer. Geleyim kebapçeye tadı güzel aslında ama öyle aman aman da değil bizim satır köftemizi tercih ederim ama Bulgaristan’a kadar gelirseniz tadına bakmadan dönmeyin derim.
Evet bu güzel serüven sona erdi. Bavullarımızı adlık bindik
otobüse çıktık yola. Her şehirden yolcuları ala ala ilerliyoruz. Tüm yolcular
alınınca muavinimiz eline kalem kağıt alıp tek tek tüm yolcuları dolaşıyor.
Şunu soruyor çantanızda alkol var mı? Yoksa bize yardımcı olur musunuz? Eğer
sizde alkol veya sigara yoksa her yolcuya bir şişe içki ve karton sigara
veriyorlar tabi eğer hayır demezseniz. İşte Bulgaristan’a her gün her firmanın
iki sefer koymasının nedeni bu sınıra gelirken freeshop’tan alış veriş yapılıp
yolculara emanet ediliyor. Bulgaristan gümrük kapısında sorunsuz bir şekilde
geçtik sıra bizim kapıya geldi. Şansımıza bizim otobüsü durdurdular bavullar
tamamen indi Kemal ve benim bavul yan yana! Ama şans bu ya ayrı görevliler
aradı benim içkileri çıkarttılar Kemal’inkini şans eseri üstün körü aradı!
Halbuki ikimizde de aynı şeyler var. Biz Bulgaristan’da yasal olarak 3 günü
doldurmadığımız için içki götüremezsiniz dediler. İster sen at ister ben
atayım! Aldım mastikaları çöp bidonunun dibine çaktım ki bizden sonra
görevliler almasın diye! Elimde kala kala kaşkaval(Bulgaristan kaşar peyniri), gofret
çikolata ve sucuklar kaldı. İçkilerin parasında değilim bizimkiler de tatsın
istemiştim ona üzüldüm. Sağlık olsun! Ben yandım siz yanmayın diye söylüyorum.
Neyse sınırı geçtik, muavin sağ kalan ganimetleri alıp özel bir taksi ile
ayrıldı! Yine de bu işten karlı çıktı! Olan benim ganimetlere oldu! Neyse geçti
gitti yine de güzel anılarla döndüm Bulgaristan’dan sağlık olsun…
Eeee bir başkadır başkadır benim memleketim ...:)
YanıtlaSilgerçekten güzel bir yazı olmuş, tespitler çok yerinde, okurken özledim valla memleketi yaz olsa da gitsek dedim :) Hayriye-Erhan
YanıtlaSilgüzel yazı olmuş tuncercim. gitmeme gerek kalmadı çok iyi anlatmışsın :D Erhan
YanıtlaSil