Fethiye Müzesi – Kariye Müzesi - Asitane

Milliyet’te Mehveş EVİN’in Saffet Emre TONGUÇ rehberliğindeki Fener-Balat Gezi yazısını okuduğumdan beri Kariye Müzesi’ni görmek ve hemen yanındaki Osmanlı Fine-Dining Restaurantı olan Asitane’de yemek yemek istiyordum. Tabi böyle bir geziyi havanın sıcak ve güzel olduğu yaz aylarını üşengeçlik ve uyuzluk sebebiyle es geçip gayet kapalı ve yağış ihtimali yüksek bir eylül gününe bırakmak da benim özel başarımdır, kendimi tebrik ederek işe başlayayım.

Gezimin esas amacı Asitane’de yemek yemekti ve bu yemeği Ristorante İtalia di Massimo Bottura’da çalışan damak tadı gelişkin arkadaşım Bilal ile yemek nasip oldu. Sevgili arkadaşım Bilal’in evden çıkıp gelmesi uzun sürdüğünden ve benim onu beklemem gelenek olduğundan önce bir çay içip soluklandım ve bakalım bu civarda başka nereler var gezilebilecek keşfedelim dedim, güzel de oldu. Geç kalıp benim Fethiye Müzesi’ni keşfetmemi sağladığı için buradan Bilal’e bir kez daha teşekkür etmek istiyorum!

Ben arabam ile gittiğim için şu otobüse binin şurada inin diyemeyeceğim, sadece şunu söyleyeyim Kariye Müzesi’nin hemen yakınında bir otopark var arabanızı park edebilirsiniz. Ben pazartesi gittiğim için park yeri konusunda sorun yaşamadım.

Kariye Müzesi giriş bileti 15 tl öğretmen olduğum için 20 tl ye Müze Kart çıkarttım daha iyi oldu. Müze Kart gişesindeki hanım kızımıza yakınlarda gezilebilecek başka neresi var dediğimde Fethiye Müzesi’ne gidebilirsiniz dedi, yolu tarif etti. Yakın zaten yaklaşık 1 km mesafede yürüyerek gidebiliyoruz :)

Kariye Müzesi’nin hemen yanında bahçeli eski bir ev minyatür atölyesine dönüştürülmüş adı Taner ALAKUŞ Minyatür Atölyesi. Küçük, sevimli bir bina, girişte minyatürlerin kartpostalları satılıyor. 



Duvarları minyatürler ile süslü, Taner Hoca yurt dışındaymış içeride öğrencileri minyatür çalışıyorlarmış. Ben tüm odaları gezdim, bahçede sigara içip telefonla konuşan bir hanımefendi dışında kimse yoktu. Minyatürlerin fiyatını öğrenmek istediğimde kasada duran arkadaşın yemeğe gittiğini söyledi. İçerisini gezmek çok zevkli, kimisi öğrencilerin kimisi Taner hocanın yaptığı çoğu tarihi çok sayıda minyatür duvarlarda sergileniyor. Hazır kimse yokken üst katıda gezdim ama Fethiye Müzesi dönüşü Bilal ile tekrar gezmek istediğimizde görevli genç üst katlara çıkarmadı :)





Çok beğendiğim bir minyatürün fiyatını sorduğumda 600 tl gibi bir rakam söyledi, içeride sergilenen eserler 150 tl gibi bir fiyattan başlıyor harcanan emeğe ve minyatürün boyutlarına göre fiyat değişiyor. O kadar para veremeyeceğim için kartpostal almakla yetindim :)

Biraz yürüyüp yoldaki vatandaşlara sorarak Fethiye Müzesi’nin yerini buluyorum. Aynı zamanda Fethiye Cami diye de geçiyor çünkü bir kısmı halen cami olarak kullanılıyor. Burası bu bölgedeki çoğu eski cami gibi aslen bir kilise(Pammakaristos Kilisesi), Sultan III. Murat tarafından camiye dönüştürülmüş. Müze kısmı küçük uzun bir koridor o kadar ama özellikle tavanlardaki resimler çok güzel bu nedenle mutlaka gezin derim.



Duvarlarda yer alan iki panoda Fethiye Müzesi hakkında bilgiler ve içerideki çizimlerin konumları ve açıklamaları bulunuyor. Maalesef çoğu kilisede olduğu gibi bu çizimler tahrip edilmiş! Sonradan onarımdan geçip bir kısmı kurtarılmış, inanın kurtarılan kısmı bile büyüleyici!






Bu yazıda tek tek çizimleri açıklamayacağım, zaten yazı ile anlatılacak gibi değil gidip görmeniz konusunda ısrar ediyorum :) Tabi şunu da özellikle belirteyim esas güzel çizimler tavanda olduğu için sürekli yukarı bakmaktan boynunuz tutuluyor dikkat edin!

Bilal’in geldim mesajıyla birlikte dönüş için yola koyuluyorum. Fatih maalesef İstanbul’un geri kalanı gibi betona gömüşmüş boğucu bir semt. Fakat eski zamanlarda daha doğrusu Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında şu anki durumunun tam aksine çok güzel bir semt olduğunu düşünüyorum.



Yolda gördüğüm artık iyice çürümüş ama halen kullanılan, beton binalara bitişik eski bir ahşap ev çok dikkatimi çekti. Eve yaklaşıp incelediğimde, evi yapan ustaların ince işçiliğini gördüğümde çok hoşuma gitti. Düşünsenize bu evlerin halen korunduğunu, o eski hayatların devam ettiğini! İnsan bunu göğünce yitip giden korunamayan daha doğrusu muhafaza edilemeyen değerleri düşününce içi buruluyor. Sözde muhafazakar bir ülke olmamıza rağmen hiçbir değerimizi muhafaza edemememiz ise acı bir ironi maalesef.

Sonunda Bilal ile buluştuk bir şeyler içip biraz sohbet ettik haydi artık Kariye Müzesi’ni gezelim. Müze restorasyonda olduğu için bir bölümünü gezebileceğiz. Kabaca içeride küçük bir koridor ve bir L şeklinde bölüm ziyarete açık ve inanın bu bölümler bile çok etkileyici! Kariye Müzesi esas ismi Chora Church olan eski bir kilise, church zaten kilise demek. Fethiye Müzesi’nin aksine sadece tavan çizimleri değil duvar çizimleri de çok etkileyici! Her bir çizimin önünde durup inceleyip fotoğraf çekmek istiyorsunuz.






Yanınızda en azından bir fotoğraf makinası olmasını tavsiye ederim, yoksa benim gibi IPhone 4S ile fotoğraf çekme imkânınız kısıtlı olur! Kariye Müzesi’nin broşürü yok içerideki müze mağazasında kitap satıyorlar eğer çizimler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak isterseniz kitabı almanızı tavsiye ederim.





Tavandaki çizimlere bakmaktan boynumuz tutularak ama eserlerin güzelliğinden gözlerimiz bayram ederek gezdik. Yaklaşık yarım saatlik bir gezinti ve fotoğraf çekimi sonrası işimiz bitti. Daha henüz hava kararmadı bile biz Asitane’de saat 19 için rezervasyon yaptırmıştık daha zamanımız var çay eşliğinde uzun bir sohbet iyi gider :)

Saat 18.30 bu kadar beklemek yeter deyip Asitane’ye geçiyoruz. Hava soğuk değil aslında ama bahçe kısmı kapalı, gerçi içerisi o kadar şık ki içerde oturmak istedik.



Duvarlarda el yazmaları ve minyatürler ile süslü, masalar son derece sade ama bir o kadar da şık tasarlanmış. İçeride bizden başka kimsecikler yok, girişteki görevliye rezervasyonumuz olduğunu söylüyoruz ve güzel bir masaya oturuyoruz. Asitane’nin internet sitesinde yaz menüsünü incelemiş ve yiyeceğimiz bazı şeyler için karar vermiştik ama ana yemek için biraz daha düşünmek istedik. Asitane’nin takdir ettiğim bir ayrıntısı menü fiyatlarıyla birlikte internet sitelerinde sunulmuş, hangi yemek hangi malzemeler kullanılarak yapılıyor, tarif hangi tarihin yemeği, menüde bu bilgiler yer alıyor, öyle iki lokma uyduruk yemek getirip kafadan fiyat yazma işi yok! Menünün kapak ve iç tasarımı da çok hoş her ayrıntının özenle düşünüldüğü belli oluyor.




Biz menüyü incelerken zeytinyağı ve 12 çeşit baharatlı zeytin ezmesi tadımlık olarak geliyor. Bir garson kızımız tabaklarımıza küçük ekmekler bırakıyor. Hazır ekmek kullanmayıp kendileri yapıyorlarmış şansımıza anasonlu ve mahlepli-damla sakızlı ekmekler yapılmıştı, ikisinin de tadı çok güzel. Siparişleri almak için Gökhan isimli garson masamıza geldi.

Yaklaşık 7 yıldır burada çalışıyormuş, Asitane’de çalışanlar menüdeki tüm yemeklerden tadıyorlarmış böylece müşteriye daha doğru önerilerde bulunuyorlar. Bu özeni ve çalışma şeklini takdir ettim! Ayrıca başta Gökhan Bey olmak üzere tüm çalışanların kılık kıyafeti ve yaklaşımı çok iyi ne masanızın dibindeler ne de uzaktalar. Soru sorduğunuzda düzgün bir şekilde cevaplayıp işe yarar tavsiyelerde bulunuyorlar. Bilal aşçı olduğunu söyleyince sohbet biraz daha samimi oldu bunu da belirteyim :) Asitane 1991 yılında açılmış, yemeklerin reçeteleri yokmuş sarayın mutfak malzeme kayıtlarından ve çoğu yabancı tarihçilerin kitaplarında geçen anlatımlardan yola çıkarak deneme yanılma usulüyle yemek reçeteleri ortaya çıkmış. Adını hatırlayamadığı bir profesöründen çok yardımcı olduğunu söyledi. Osmanlı’da aşçılar tariflerini çalınmasın diye gizli tutarlarmış usta çırak ilişkisi ile yeni nesle geçermiş bu bilgiler.


Önden çorba olarak Asitane’ye gelen herkesin tavsiye ettiği buranın spesiyali olan Badem Çorbasını istiyoruz. Bizim günümüzde kuruyemiş olarak tükettiğimiz veya en fazla tatlılarda görmeye alıştığımız bademin yüz yıllar önce çorbasının yapılması ilginç geliyor. Az sonra derin tabaklarımızda krema renginde badem çorbalarımız masamıza geliyor. İçinde iri badem kırıntıları olan sıcak ve ilginç bir tada sahip bir çorba. Tadı nasıl desem şekerli değil ama hafif tatlı, hafif mayhoş mutlaka deneyin kendi fikriniz olsun derim. Çorbalarımızı bitirmeden garsonumuz Gökhan Bey ortaya bir tabak toyga aşı ikram ediyor tatmamız için. Toyga aşı soğuk bir çorba içinde haşlanmış nohut, yarma, yoğurt ve bazı baharatlar, üzerinde ise tereyağında eritilmiş kuru nane var, sıcak havalarda çok güzel gidebilecek bir çorba. İlk defa içtim ama ikimizde beğendik aklınızda olsun.


Çorba sonrası Bilal vişneli yaprak sarma ben ise 4 çeşitten oluşan Asitane Lokmaları istiyorum. Vişneli yaprak sarma tat ve sunum olarak efsanevi sayılabilir :) Benim tabağımda ise humus, lor mahlutu, fava ve dövme hıyar salatası bulunuyor. Sunumu etkileyici, humus ve favayı çok beğendim lor mahlutu ve dövme hıyar salatası güzel ama çok özel bir tat almadım ben. Mezelerimizin yanına birer kadeh beyaz şarap aldık fazla alkol almak istemedik yeterli oldu bizim için. Osmanlı yemekleri servis edilen bir yerde çoğu insan alkol olmaz diye düşünüyor ama geniş ve kaliteli bir içki menüleri var aklınızda olsun.


Tabaklarımız bitmeden hazmı kolaylaştırmak ve damağımızı temizlemek için birer nar şurubu ikram ediyorlar. Kendi yapımları olduğunu söylememe gerek yok sanırım :)


Soğuk tabaklarımız sonrası sıcak ara sıcak olarak Bilal adı bile ilginç olan taze fasulye micberi ben de gömlek kebabı alıyorum. Gömlek kebabı zaten ismi ile dikkatimi çekmişti fakat ana yemek öncesi tıkanmak istemiyordum. Gökhan Beyden tavsiye istediğimde gömlek kebabının doğru karar olduğunun iki kibrit kutusu büyüklüğünde parça geldiğini tıkamayacağını söyledi. Hatta kendisinin de çok beğendiğini porsiyonu büyütüp ara öğün yerine ana yemek olarak sunmayı önerdiğini söyledi.
Gömlek kebabı sunum olarak da çok güzel hazırlanmış. Yanında nar taneli taze roka, altında sıcak, bol baharatlı körpe soğan ile hem göze hem damağıma hitap etti. İçi çok güzel nasıl desem dolma içine benzetebiliriz, aldığınız her lokma damakta iz bırakıyor. Bire parça alıp tadına baktığım fasulye micberi ise çok hafif ve güzel. Midye dolmanın yanında gelen tarator benzeri bir sosla birlikte sunuluyor ve dışındaki bulamaç da biraz midye tava havası vermiş :) Biz ikisini de çok beğendik, tavsiye ediyoruz.

Tabaklarımız alındıktan sonra karadut şurubu ikram ediliyor, çok güzel olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Sıra geldi ana yemeğe ama ben kararsızım. Bilal adı bile çok ilginç olan kavun dolmasını seçiyor ama ben levrek biryan, uskumru dolması ile bostan patlıcanında reyhanlı bıldırcın arasında kararsızım. Yine Gökhan Beye danışıyoruz :) Uskumru dolmasının küçük olduğu için doyurucu olmayacağını söylüyor, bıldırcın ise biraz yağlı gelebilir ama levrek biryan tam doymalık dedi! İyi bakalım levrek biryan seçerek maceramıza devam ediyoruz.


Benim seçimim olan levrek biryan porsiyon olarak gayet doyurucu, garnitürler taze ve leziz. Fotoğrafta görünmüyor ama levreğin içi temizlenip bol tarçınlı hoş kokulu bir baharat doldurulmuş. Şimdi şöyle söyleyeyim tadı gayet güzel ama SIRADIŞI değil, daha önce levrek ızgara yediyseniz çok farklı gelmeyecektir. Bir daha gidersem farklı bir şey denemek adına uskumru dolması veya reyhanlı bıldırcını deneyeceğim.

Bilal’in tabağından iki lokma aldığım kavun dolması ise SIRADIŞI hatta OLAĞANÜSTÜ! Tatlı bir meyve olan kavun ile bol baharatlı bir et bu kadar mı uyumlu olur şaşırdım! Sadece iki lokma almama rağmen saatlerce tadının damağımda kaldığını belirtmeliyim! Bu tarifte emeği geçen herkes teşekkürü hak ediyor.

Ana yemek sonrası demirhindi şerbeti ikram ediliyor ve tatlılarımızı seçiyoruz. Ben hafif bir tatlı olan Helatiye istiyorum, Bilal ise Gökhan Beyin önerisi üzerine Şeftalili Ka’a yı seçiyor.


Helatiye Adana’nın meşhur bici bici tatlısının daha hafif ve güzel bir çeşidine benziyor. Gül şerbetinde sakızlı muhallebi, badem, antep fıstığı ve taze meyve parçaları ile yapılmış. Fazla şekerli olmayan hafif ve güzel bir tatlı. Bilal’in seçimi olan şeftalili ka’a ise benzerini hiçbir yerde görmediğim yemediğim tadı çok baskın ÖZEL bir tatlı, değişik bir tat denemek adına çok daha doğru bir seçim.


Yemekten sonra birer kahve ve çay istiyoruz. Hesabı öderken ikimize de içinde küçük bir kavanoz olan birer kese hediye ediyorlar. Eve gidip açtığımda erik reçeli olduğunu gördüm, iki kahvaltı anca dayandı :) Ellerine sağlık.

Güzel bir günün sonunda KİŞİSEL yorumum ise şöyle olacak. Fethiye Müzesi ve Kariye Müzesi mutlaka gezilip görülmesi gereken yerler. Balat bölgesinin zamanla daha da popüler olacağını ve bu gizli kalmış değerlerin daha da önem kazanacağını düşünüyorum. Size tavsiyem soğuk olmayan bir sonbahar günü sabah gelin Fener Rum Patrikhanesi, Özel Fener Rum Lisesi ve Bulgar Kilisesi’ni de gezi programınıza dahil edip akşam yemeğini Asitane’de yiyin derim.

Asitane’de badem çorbası, vişneli yaprak sarma, gömlek kebabı ve fasulye micberi, kavun dolması ve şeftalili ka’a alarak daha uygun ama etkileyici bir menü oluşturun derim. Tabi şunu da belirteyim Asitane’nin yaz ve kış olmak üzere iki menüsü var sanırım kış menüsü çok daha farklı olacak ama tavsiyem aklınızda olsun. Her şeyin ucuzuna ve kolayına kaçıldığı bir dönemde bu kadar emek veren ve yaptığı işe saygı duyan yerler çok az maalesef, sırf bu emeği takdir etmek için bile Asitane’ye gidilir! Emeği geçen herkese tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Yorumlar